Yaratmak tanrının işi tamam, peki biz yaratılanla oynarken ne yapıyoruz, sevgi ne yaratır, akıl ne üretir, aşk hangi zindanın kapısını çalar da geri gitmez evine; yatar ömür boyu üzerinde akasyalar büyüsün diye? ben aşkın bir parçası, nesnesi veya öznesi miyim bilmiyorum ve ömrüm bu soruya aradığım yanıtın içine sakalanmış sokaklarda geçiyor. Kah kendime gülüyorum bir sokağın başında, kah sokaklar bana gülüyor üzerinde yürüdükçe...
ne diyor arka sokaklar? "bak dutlar da döküldü üstüme/ ayakların geri gitmesin yolcu/ ben de bazen nerede başladığımı/ ve nerede biteceğimi bilemem/ sana yol olmak yeter bana/ caddeleri kıskanmam/ dağ yollarına özenirim yalnızca/ tıpkı senin gibi// orada doğan güneş/ henüz kirlenmemiştir/ ve eritmemiştir dağ çiçeklerinin yüreğini" Bilmiyorum aslında kirlenmemiş ne kaldığını, sanki beni avutuyor gibi geliyor sokaklar... ve hepimizin çokça avunmaya ihiyacı var...